Göreceli Yoksunluk: Kendini Eksik Hissetmenin Psikolojisi

Hepimiz zaman zaman kendimizi başkalarıyla kıyaslıyoruz. Sosyal medyada gördüğümüz idealize edilmiş yaşamlar, başarı kriterleri ve estetik standartlar bunların yalnızca bir kısmı. Emerson (1860), Yaşamın İdaresi adlı eserinde, "İstek, sahip olma ceketini asla kaplayamayacak, her geçen gün büyüyen bir devdir," diyerek, arzuların sonsuzluğunu çarpıcı bir şekilde dile getirmiştir. Tüm bunlar, göreceli yoksunluk kavramını anlamamızda kilit rol oynuyor.

Göreceli yoksunluk, ilk kez sosyolog Samuel A. Stouffer tarafından The American Soldier adlı araştırmasında ortaya atılmış bir kavramdır. Bu araştırma, II. Dünya Savaşı sırasında Amerikan askerlerinin moral ve motivasyonlarını incelemeyi amaçlamıştır. Stouffer (1949), askerlerin memnuniyet düzeylerinin yalnızca bulundukları koşullara değil, aynı zamanda çevrelerindeki diğer askerlerle yaptıkları karşılaştırmalara bağlı olarak şekillendiğini keşfetmiştir. Sosyoloji, psikoloji, siyaset bilimi gibi birçok disiplinde karşılaşılan bu kavram, aslında çok basit bir anlayışa dayanıyor: Kendimizi içinde bulunduğumuz koşullara değil, çevremizdekilere göre değerlendiririz; bu da sahip olduklarımızı yetersiz görmemize, eksiklik hissine kapılmamıza ve zamanla bireysel düzeyde duygusal sıkıntılara, toplumsal düzeyde ise tatminsizlik algısının derinleşmesine yol açabilir.

Marx (1957), bu durumu şöyle tanımlar: “Bir ev büyük ya da küçük olabilir; etrafındaki evler de aynı büyüklükteyse, sosyal açıdan yeterlidir. Ama bir saray küçük evin yanına gelirse, o ev bir evden kulübeye dönüşür.

Göreceli Yoksunluğun Psikolojik Etkileri

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Batı Avrupa, Asya ve ABD'deki sekiz gelişmiş ülke için psikolojik rahatsızlıkların yaygınlığına dair karşılaştırılabilir tahminler sunmuştur (Demyttenaere ve diğerleri, 2004). Bu konuda yapılan araştırmalar, yoksunluk algısı ile psikolojik hastalıkların yaygınlığı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur (Pickett, James & Wilkinson, 2006). Bireyler, çevrelerindeki diğer insanlarla kıyaslandıklarında, sahip olamadıklarına odaklanarak içsel bir yoksunluk duygusu geliştirebilirler. Bu duygu, kişinin kendisini yetersiz ve eksik hissetmesine neden olur. Özellikle depresyon ve anksiyeteye dönüşebilecek bu süreç, bireyin kendine olan güvenini sarsar, olumsuz düşünceleri ve endişeleri artırır. Yoksunluk algısı, kişinin hayatındaki eksiklikleri vurgularken, geleceğe dair umutsuzluk hissi yaratabilir. Yapılan araştırmalar, bu algının depresyon ve anksiyete gibi psikolojik sorunların gelişiminde önemli bir rol oynadığını ortaya koymaktadır.

Yakın zamanda farklı yaş gruplarından 4000 kişiyle yapılan bir araştırma, yoksunluk hissi ile depresyon arasında önemli bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur (Lee, 2021). Bir diğer yakın tarihli araştırma, sosyal anksiyete ile göreceli yoksunluk arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla 1573 kırsaldan kentsel alana göç etmiş çocuklar üzerinde yapılmıştır ve her iki değişken arasında pozitif bir ilişki olduğunu gözlemlenmiştir (Xiong & Johnson, 2021). Bu araştırmalar, yoksunluk algısının yalnızca bireysel bir deneyim olmadığını, aynı zamanda farklı yaş gruplarında ve toplumun farklı kesimlerinde benzer psikolojik sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor. Özellikle göç deneyimi yaşayan ve sosyal çevreye uyum sağlama süreçleri içinde olan bireylerde, yoksunluk hissi sosyal anksiyeteyi arttırabilir ve depresyon gibi rahatsızlıkları tetikleyebilir.

Psikoterapinin Rolü

Göreceli yoksunluk, bireylerin kendilerini başkalarıyla kıyaslayarak eksiklik, yetersizlik ve tatminsizlik hissetmelerine yol açabilen, psikolojik sağlığı doğrudan etkileyen önemli bir kavramdır. Bu durum, yalnızca bireyin dışsal çevresiyle değil, aynı zamanda içsel değer ölçütleriyle de çatışmalar yaratır. Ancak, bu duygu durumları üzerine çalışmak mümkündür ve psikoterapi, bireylerin bu süreci daha sağlıklı bir şekilde yönetmelerine yardımcı olur.

Psikoterapinin bu bağlamdaki rolü, kişinin kendini başkalarıyla karşılaştırma alışkanlıklarını fark etmesi ve bu alışkanlıkları değiştirmesidir. Terapi sürecinde, bireylerin kıyaslama davranışlarının kökenleri derinlemesine ele alınır ve bunun arkasındaki psikolojik dinamikler sorgulanır. Bireylerin, özdeğerlerini başkalarının sahip olduğu ya da başkalarının onlara verdiği değerle ölçme alışkanlıkları üzerinde çalışılır. Bu noktada terapistin amacı, kişinin içsel değerlerinin farkına varmasına destek olmak ve başkalarının yargılarından bağımsız olarak kendini değerli hissetme potansiyelini ortaya çıkarmaktır.

Bireyin içsel özdeğerini başkalarına bağlı olmadan geliştirmesi, kendine güveni ve yaşam memnuniyeti üzerinde olumlu bir etki yaratır. Terapi süreci, bireyin kendine dönüp içsel kaynaklarını keşfetmesini ve bu kaynaklardan güç almasını sağlar. Ayrıca, kişinin kendisini başkalarına karşı kıyaslama alışkanlığını kırmak, yaşamını daha özgür ve tatmin edici bir şekilde sürdürebilmesine olanak tanır.

Kaynakça

Beshai, S., Mishra, S., Meadows, T. J., Parmar, P., & Huang, V. (2017). Minding the gap: Subjective relative deprivation and depressive symptoms. Social Science & Medicine173, 18-25.

Demyttenaere, K., Bruffaerts, R., Posada-Villa, J., Gasquet, I., Kovess, V., Lepine, J. P., et al. (2004). Prevalence, severity, and unmet need for treatment of mental disorders in the World Health Organization World Mental Health Surveys. Journal of American Medical Association, 291(21), 2581–2590.

Emerson, R. W. (1860) The Conduct of Life. London, Smith, Elder and co.

Lee, J. (2021). The effect of deprivation on depression across different age groups in Korea. Asian Social Work and Policy Review15(2), 173-183.

Marx, K. (1957). Wage labour and capital. Foreign Languages Publishing House.

Pickett, K. E., James, O. W., & Wilkinson, R. G. (2006). Income inequality and the prevalence of mental illness: A preliminary international analysis. Journal of Epidemiology and Community Health, 60(7), 646–647.

Stouffer, S. A., Suchman, E. A., Devinney, L. C., Star, S. A., & Williams, R. M., Jr. (1949). The American soldier: Adjustment during army life. (Studies in social psychology in World War II). Princeton Univ. Press. 

Xiong, M., Chen, J., & Johnson, W. (2021). Relative deprivation and social anxiety among Chinese migrant children: Testing a moderated mediation model of perceived control and belief in a just world. Journal of Health Psychology, 13591053211059388.

Önceki
Önceki

Gerçek Kendilik: Kişinin Kendini Tanıması ve Bağımlılıklarını Çözümlemesi